İpek Kıraç’tan annesi Suna Kıraç için duygulandıran anma
İş insanı İpek Kıraç yıllar önce onu evlatlık edinen Suna Kıraç’ı anneler gününde unutmadı.
Suna’nın Kızları resmi sosyal medya hesabından paylaşım yapılan karede Suna Kıraç ve İpek Kıraç’ın fotoğraf karesine yer verildi. Fotoğrafta, ‘Hayallerimizi gerçekleştirme yolunda bizlere ilham ve cesaret veren tüm annelerin anneler günü kutlu oldun’ yazısı yazıldı.
Fotoğraflı paylaşıma ayrıca, “Bizim yolculuğumuz tüm kız çocuklar hayallerinin peşinde kendi yolunu çizme özgürlüğüne sahip olana dek devam edecek. Biz bu rotayı Suna Kıraç’ın idealleri, çabaları ve başarılarından aldığımız ilhamla çizdik. Hayallerimizi gerçekleştirme yolunda bizlere ilham ve cesaret veren tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun!” notu düşüldü.
İki gün önce Oksijen’den Elif Ergu’ya konuşan İpek Kıraç, annesi Suna Kıraç’ı anlatmıştı:
İlk isminiz Kader. Bir süredir sizin kız çocuklarının kaderlerini değiştirmeye odaklandığınızı gözlemliyorum. İpek Kıraç içinde neler yaşıyor?
Biyolojik annem beni terk ettiğinde verildiğim kurum bana Kader ismini koymuş. Sonra annem Suna Kıraç ve babam İnan Kıraç tarafından evlat ediniliyorum ve ismim İpek oluyor. Gerçekten kader. Anadolu’da “İsmiyle yaşasın” derler ya benimki tam öyle. Kişi ismiyle yaşarmış, ben de yıllar sonra kendimi diğer kız çocuklarının kaderlerini değiştirme çabası içinde buldum.
ANNEM BİR KEZ BANA “SEN HEM ÇOK ŞANSLI HEM ÇOK ŞANSIZ BİR ÇOCUKSUN” DEMİŞTİ BANA
Duygusal eşiklerinizin sınırlarının zorlandığını düşünüyorum hayatınızda. Terk edilmiş bir çocuk olduğunuzu öğrenmek… Türkiye’nin en varlıklı ailelerinden biri tarafından evlat ediniliyorsunuz. Alışık olunan bir durum değil. Çok şanslı buluyor musunuz kendinizi?
Annem bir kez bana “Sen hem çok şanslı hem de şanssız bir çocuksun” demişti. Sanırım en güzel tarif bu olur. Aile bekleyen binlerce çocuk içerisinden Suna Kıraç tarafından evlat edinilmek, onun tarafından yetiştirilmek dünyanın en büyük şansı bana göre. Ama sonrasında anneme en ihtiyacım olan yaşlarda onun hastalanması, hayatımın bir günde altüst olması, tam ergenlik yaşlarımda annemi her an kaybetme korkusuyla yaşamak, o çaresizlik hissi. Tabii ki çok çok zordu.
ALS hastalığını Türkiye’de pek çok kişi annenizle duydu. Kişinin kendisine de çevresine de çok zor bir hastalık. Nasıldı o dönem sizin için?
Babam için de benim için de ayrı ayrı zordu. ALS öyle bir hastalık ki, yaşarken sevdiklerinizin yavaş yavaş elinizden kaymaya başladığını hissediyorsunuz. Zamanla konuşamıyor, hareket edemiyor, yutkunamıyor… Varsın ama yoksun. Hiç umudumuzu kaybetmeden yıllarca annemin iyileşmesini bekledik, çabaladık. Duygusal boyutu çok yıpratıcı tahmin edersiniz ki. Benim tam ergenlik yaşlarımdı, anneme ve babama en ihtiyacım olan dönemde başımıza bu geldi. O yaşlarımda anneme sadece “annelik” kimliğiyle bakıyordum doğal olarak. Ondan beklentilerim, sevinçlerim ya da üzüntülerim hep “annelik” kimliğiyle sınırlıydı. Oysa şimdi genç bir kadın olarak anneme başka bir gözle de bakmaya başladım. Artık onu bir birey olarak, pek çok şapkayı aynı anda taşımaya çalışan bir kadın olarak değerlendirebiliyor ve kendimi ona her zamankinden daha yakın hissediyorum. Onun gibi güçlü bir kadının, o kadar disiplinli ve kararlı bir kadının böylesine çaresiz bir hastalığı kabullenmesi, elinden hiçbir şey gelmemesi ne kadar zor olmuştur kim bilir. Kendi hayat yolculuğunun, hayallerinin yarım kalmış olacağını bilmek annem gibi hayattaki idealleri çok fazla olan biri için her türlü hastalıktan daha acı verici olmalı…
patronlardunyasi.com